İnsan zihni dünyaya dair anlam inşa etme arzusu ile yoğrulur. Görür, algılar, sınırlar çizer ve böylece kendine bir dünya kurar. Bu süreçte zihin dünyayı anlamlandırmasına yardımcı olarak ilk haritaları kurar fakat çoğu zaman kendini güvende hissetmek ve alıştığı çerçeveyi korumak için bu haritaları değiştirmekte direnç gösterir. Oysa gerçeklik, durağan değil, sürekli bir akıştır. Öğrenmeyi öğrenmek, zihnin bu akışa direnmeden eşlik etme becerisidir, bildiğini sanmaktan vazgeçip, bilme arzusuna yer açmaktır.
Bir yerde durmak, bildiğini savunmak kolaydır. Zor olan, her seferinde yeniden bakabilmek, eskisini yıkmaya gönüllü olmaktır. Fakat tam da bu noktada öğrenme başlar; sabit olandan değil, kırılabilen, değişebilen olandan doğar.
Zihin ancak esneyebildiği kadar gelişebilir. Yeni yüzyılın ihtiyacı olan şey, ezber değil; esnekliktir. Ezberlenmiş doğrularla değil; farklı bakışlarla, yeni sorularla ve bilinmezle temas kuranlarla ilerlenir. Bu yüzden “bilmek”, artık son değil; başlangıçtır. Çünkü bilginin kendisi değil, ona yaklaşma biçimi değiştirir bizi. Bir fikri savunmak değil onu yeniden sorgulayabilmek dönüştürür. Giderek daha çok şeyi bilmek değil; daha derin sorular sorabilmek geliştirir.
Yaşadığımız çağ, yalnızca teknolojiyle değil, zihinsel becerilerle de şekilleniyor. Yapay zekâ, sürdürülebilirlik, dijital dönüşüm gibi kavramlar artık sadece teknik bilgi değil; aynı zamanda düşünce biçimi talep ediyor. Bu yeni çağın gerektirdiği yaklaşım sabitlikten değil meraktan, esneklikten ve çok yönlülükten besleniyor.
Çünkü zaman geçer, insan değişir.; sorular büyür, cevaplar yıpranır. Sabit kalmaya çalışmak yalnızca bilgiyle değil kendi iç sesimize de yabancılaşmamıza yol açar. Gerçek öğrenme ise bu uzaklığa razı olmamak ve her seferinde yeniden bakabilme cesaretini göstermekle başlar. Belki de en anlamlı başlangıç şu soruda saklı: Bugün seni ve çevreni dönüştürebilecek hangi sorunun zihninde yankılanmasına fırsat tanıyorsun?
Bu yolculukta İLERİDE Programı bana yalnızca bilgi kazandırmakla kalmadı; düşüncelerimi sorgulama cesareti, bildiklerimi gerektiğinde bırakabilme esnekliği ve soruları birlikte keşfetmenin değerini gösterdi. Farklı disiplinlerden gelen insanlarla bir araya gelmek, cevaplardan çok soruların dönüştürücü gücünü fark etmemi sağladı. Artık öğrenme yalnızca bir varış noktası değil; her yeni soru ile yeniden açılan bir kapı. Bu deneyim, sabit doğrulara sıkı sıkıya tutunmak yerine merakla, esneklikle ve ortak üretimle ilerlemenin gerçek anlamını gösterdi.
Rumeysa Tarlan - Namık Kemal Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Öğrencisi