İlerlemeye Öncü İnsan: Yapay Zeka ve Yeni Teknolojilerle Geleceğe Yolculuk | Youthall

İlerlemeye Öncü İnsan: Yapay Zeka ve Yeni Teknolojilerle Geleceğe Yolculuk

16 Mayıs 2025
İçeriği Paylaş:

Kısa süre önce, Shell Türkiye ve Bilim Virüsü’nün ortaklaşa yürüttüğü İLERİDE Programı kapsamında İnci Abay Cansabuncu’dan “Yapay Zeka ve Yeni Teknolojiler” başlıklı bir eğitim alma fırsatı buldum. Bu eğitime katılmadan önce teknolojiye dair bakış açım oldukça sınırlıydı; itiraf etmem gerekirse, teknolojiyi daha çok bir araç olarak görüyordum. Ancak eğitim sonrasında anladım ki teknoloji aslında sadece bir araç değil, aynı zamanda toplumları dönüştüren bir sosyolojik güç, ekonomileri şekillendiren bir kaldıraç, felsefi sorulara kapı aralayan bir düşünce alanı, insanlık evrimine yön veren bir antropolojik etken ve hatta biyolojik gelişimi etkileyen birbirinden farklı boyutları olan derin bir olgu... 

Bütün bunları fark etmem, daha ilk adımda ufkumu genişletti ve beni bambaşka bir düşünce yolculuğuna sürükledi. Teknolojik araçların sadece birer yardımcı olmadığını; sosyal ilişkilerimizi yeni baştan tanımladığını, yeni iş modelleri doğururken bazı iş modellerine olan ihtiyaçları azalttığını, dikkatimizi biçimlendirmekten, neyi sevip neyi sevmediğimize hatta varoluşumuza ve köklerimize dair sorular sormamızı sağladığını fark ettim. Bu çok boyutlu perspektifi kazanmak geçtiğimiz birkaç günde yapay zeka ve teknolojik gelişmelere karşı yaklaşımımı çok değiştirdi artık yalnızca teknik açıdan değil, bizler ve içinde yaşadığımız dünyadaki yaşamlara dokunan, değiştiren boyutlarını düşünerek yaklaşmamı sağlayarak bakış açımı dönüştürdü.

Katmanlarla anlamlı hale gelen bu anlayışın ardından, insan ve teknoloji arasındaki etkileşimin aslında ne kadar uzun zamandır derin ve karşılıklı olduğunu fark etmek, bakış açımı daha da genişletti. 

İnci Hanım’ın bahsettiği bazı kavramlardan da yola çıkarak, insan-teknoloji ilişkisi kapsamında “sibernetik” hakkında araştırma yapma şansım oldu. Aslında günlük tercihlerimizi etkileyen onlarca algoritmanın bizim seçimlerimizle şekillendiğini ve ardından bu seçimlerin de bizleri dönüştürdüğünü fark ettim. Bu zamana kadar teknolojinin bir kullanıcısı olduğumu düşünüyordum; ta ki aslında bir noktada benimde onu şekillendirdiğimi fark edene kadar. Teknoloji ile ilişkimize kültürel bir açıdan yaklaştığımızda, “dijital antropoloji” kavramıyla birlikte dijital davranışlarımız ve çevrimiçi kimliklerimizin nasıl evrildiğini; teknoloji ile kurduğumuz ilişkinin yalnızca teknik bir yönden değil, aynı zamanda kültürel ve psikolojik olduğunu kavrama şansım oldu.

Teknolojiye dair bakışım genişlerken, doğanın bilgi ve tasarım potansiyelini teknolojiye uyarlayan “biyomimikri” kavramı beni büyüledi. Doğadaki çözümlerden ilham alarak geliştirilen yapay zekâ uygulamaları, inovasyonun en büyük kaynağının aslında doğanın kendisi olduğunu gösterdi. Karıncalardan alınan ilhamla yazılan algoritmalar, doğanın zekasının insan yapımı sistemlere nasıl adapte edilebildiğini öğrenmemi sağladı. Artık bir sorunla karşılaştığımda, doğayı dinlemeyi ve onun sunduğu çözümleri teknolojiye taşımayı düşünmeden edemiyorum. 

Tüm bunlar ve hakkında konuşma fırsatı bulamadığımız onlarca gelişmenin ardından teknoloji ile olan ilişkilerimiz üzerine düşünürken, sonra şu soru kendi kendiliğinden gündeme geldi: Yapay zekâ bu kadar ilerlemişken, biz insanlar neredeyiz? Yapay zekâ her geçen gün daha hızlı kararlar alıyor, daha isabetli analizler yapıyor ve çeşitli görevleri yerine getiriyor. İlk anda insanın kendini geri planda hissetmesi mümkün; ancak daha derin bir bakışla gördüm ki “insan hâlâ bu hikâyenin merkezinde”. Yapay zekaya yön veren, onu geliştiren, ona anlam yükleyen bizleriz. İnsanın yaratıcılığı, sezgileri ve etik bilinci; yapay zekanın hesaplama ve hız kapasitesiyle birleştiğinde, ortaya çıkacak olan güç çok eşsiz. Bugün geldiğimiz noktada, insan ve yapay zeka arasındaki ilişki bir rekabet değil, güçlü bir iş birliği. Bu işbirliğinden ortaya çıkan sinerji, geleceğin temellerini oluşturuyor.

Tüm bu kavramlar ve bahsetme imkanımın olmadığı kavramlar –sibernetikten dijital antropolojiye, biyomimikriden nöromorfik mühendisliğe, yapay zekâ-verimlilik ilişkilerinden etik sorumluluklara kadar uzanan bu zengin içerik– bana teknolojinin sadece “ne yaptığı” değil, “nasıl yaptığı”, “kimin için yaptığı” ve “hangi değerlerle şekillendiği” sorularını sorma cesareti kazandırdı.

Bugünün dünyasında inovasyonun itici gücü teknoloji olabilir fakat onu anlamlı, adil ve sürdürülebilir kılacak olan hâlâ insanın kendisi. Ben de bu bilinçle, geleceğe yalnızca bilgiyle değil; etik farkındalık, empati yeteneği, çok disiplinli düşünme becerisi ve stratejik vizyonla hazırlanmanın önemini içselleştirdim. Teknolojiye dair heyecanımı, insanlık yararına bir dönüşüm arzusuyla bir araya getirmek, profesyonel yolculuğumun temel motivasyonu haline geldi. Artık teknolojiye yalnızca dışsal bir olgu gibi değil; insan olmanın anlamıyla, toplumsal yapılarla, doğayla ve etikle bütünleşen bir zemin olarak bakıyorum.

Shell Türkiye ve Bilim Virüsü’nün katkılarıyla ve elbette İnci Abay Cansabuncu’nun rehberliğiyle şekillenen bu farkındalık, bana yalnızca günümüz dünyasına değil; geleceğe de daha açık, daha hazırlıklı ve daha sorumlu bir birey olarak ilerleme gücü verdi. Teknoloji her geçen gün değişse de, onu anlamlı, adil ve insanlık yararına bir araca dönüştürecek olan şey hâlâ bizleriz ve bu yolculukta ilerlerken, bilgi kadar sorumluluk, merak kadar etik, hız kadar denge taşıyan bizlerin teknoloji ile olan bu uyumlu ilişkisi ile fark yaratacağına inanıyorum.

Serra Akçakoyun - İstanbul Üniversitesi İktisat Öğrencisi