İLERİDE Programı’nın “İş Simülasyonu” adımında karşılaştığım vakalar, sunum dünyasındaki en büyük yanılgıyı fark etmeme vesile oldu. Eğitmenimiz Alp Met’in “Sunum ve Hikâyeleştirme” eğitiminin ardından kendime şu soruyu sordum: Acaba problem sunumlarda mı, yoksa sunuma nasıl yaklaştığımızda mı? Bu soru beni beklenmedik bir keşfe götürdü. Hikâyeleştirme ile klasik sunum tekniklerinin birbirine rakip değil, aksine mükemmel bir uyum içinde çalışan iki tamamlayıcı unsur olduğunu fark ettim.
Nörobilimsel araştırmalar beynimizin hikâye dinlerken adeta “yaşıyor” moduna geçtiğini gösteriyor. Ancak bu, klasik sunum formatını tamamen reddetmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Veriler, grafikler ve yapılandırılmış bilgiler hikâyelerle desteklendiğinde ne kadar güçlü hale geliyor.
Stanford’dan Chip Heath’in yaptığı bir deneyde yalnızca hikâye anlatılan grup değil, veriler ve hikâyenin birlikte sunulduğu grup en yüksek hatırlama oranına sahipti çünkü beynimiz hem analitik hem de duygusal olarak bilgiyi işlediğinde o bilgi kalıcı hale geliyor. Aslında en etkili sunum yapanlar hiçbir zaman “sadece veri” ya da “sadece hikâye” yaklaşımını benimsememiştir.
Antik Yunan’da retorik sanatının üç temel direği vardı: Logos (mantık ve veriler), Ethos (güvenilirlik), Pathos (duygusal bağlantı). Bugün sunumda başarılı olan kişiler de bu üç unsuru harmanlayarak etkili iletişim kuruyorlar. Steve Jobs’un iPhone lansmanını ele alalım. Teknik özellikleri detaylı bir şekilde açıklarken aynı zamanda “telefonları yeniden icat ediyoruz” söylemiyle duygusal bir bağ kuruyordu. Bu yüzden veri olmadan hikâye boş kalır; hikâye olmadan da veri ruhsuz kalır.
Modern hikâyeleştirme, sunumları daha etkili hale getirmenin bir yoludur. Joseph Campbell’ın “Kahramanın Yolculuğu” yapısını düşünelim: Problemin tanımlanması, çözüm arayışı, engellerin aşılması, çözümün bulunması ve dönüşümün gerçekleşmesi. Bu yapı bir iş sunumunda da mükemmel şekilde çalışır. Örneğin bir satış sunumunda “Müşterimiz şu problemle karşılaştı” diyerek başlayabilir, verilerle durum somutlaştırılabilir, “Çözüm için şu adımları attık” denebilir ve “Sonuçta şu başarıya ulaştık” cümlesiyle desteklenebilir. Bu bütünlük sunumu hem etkileyici hem de akılda kalıcı hale getirir.
Sosyal medya çağında bu bütünleşik yaklaşım daha da önemli hale geldi. LinkedIn’deki başarılı profesyoneller sadece başarı hikâyeleri anlatmıyor; bu hikâyeleri verilerle, grafiklerle ve somut sonuçlarla destekliyorlar. TED konuşmacıları bile en kişisel anılarını araştırma sonuçlarıyla ve istatistiklerle harmanlıyor. Shell de bu yaklaşımı başarıyla uyguluyor. Sadece “Türkiye’de 1200’den fazla istasyonumuz var” demek yerine, “Ankara’dan İstanbul’a giden bir baba, Shell istasyonunda çocuğuna ilk dondurmasını aldı” hikâyesiyle başlıyor. Ardından müşteri memnuniyet oranları, istasyon sayıları ve yıllık hizmet verdiği araç sayıları gibi somut verilerle destekliyor. Bu sayede Shell hem tüketiciyle duygusal bağ kuruyor hem de pazar liderliğini rakamlarla kanıtlıyor. Burada kritik olan, hikâyeleştirmenin sunumu manipüle etme aracı değil, onu güçlendirme yöntemi olarak kullanılmasıdır. Gerçek veriler, samimi deneyimler ve dürüst yaklaşımlarla harmanlanan hikâyeler, sunumları hem daha etkili hem de daha güvenilir hale getiriyor. Çünkü hikâye veriyi anlamlı kılıyor; veri de hikâyeyi güvenilir kılıyor. Yapay zekâ çağında bu bütünleşik yaklaşım daha da kritik hale geliyor. Artık AI bizim için grafikler hazırlayabiliyor, verileri analiz edebiliyor, hatta sunum slaytlarını düzenleyebiliyor. Ancak AI’nin yapamadığı şey var: O verilerin arkasındaki insan hikâyesini keşfetmek, empati kurmak ve kişisel deneyimlerle bağlantı kurmak. Bu nedenle gelecekte en değerli beceri, teknik bilgileri insan hikâyeleriyle harmanlayarak sunabilme yeteneği olacak. Çünkü insanlar bilgiyi aldıklarında düşünür, hikâyeyi duyduklarında hisseder, ikisini birlikte yaşadıklarında ise harekete geçer. İşte bu nedenle, geleceğin en etkili sunumcuları ne sadece hikâye anlatanlar ne de sadece veri sunanlar olacak; ikisini ustalıkla harmanlayan, hem kalbi hem de aklı harekete geçiren iletişimciler olacaklardır.
Zeynep Sude Cengiz - Kırıkkale Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Öğrencisi